Belalım… Sezen Aksu

Uçurum uçurum gözlerine baktığım sensin
Prangalarca boynuma takığım sensin
Dağ gölleri gibi gibi hasret çektiğim
Her gece uyku diye yattığım sensin

Yanarım, yanarım
tutuşur yanarım
kavurur ateşim
seni de beni de belalım

Gün değmemiş ormanlarda yittiğim sensin
Ömrüme ömür diye kattığım sensin
Deli deli boranlarda aç denizlerde
Teninin tuzunu canım tattığım sensin

Yanarım, yanarım
tutuşur yanarım
kavurur ateşim
seni de beni de belalım

Damga damga göğsüme vurduğum sensin
Öfke dolu şehirlerde bulduğum sensin
Yer nerede gök nerede ben neredeyim
Diye diye sınırlara geldiğim sensin

Yanarım, yanarım
tutuşur yanarım
kavurur ateşim
seni de beni de belalım

Ben…

Hep sana mı bakıyorum, yoksa sen hep baktığım yerdemisin…

Yine…

Bugün yine seni gördüm, vapurda…
Bakışlarında umut vardı. Hayat’a dair.

Hayat… Hiç bir zaman bana adil olmadı güzel kız.
Sen umut verdin, ben kararttım, gel dedin ben kaçtım.
Söyleyemedim sana sebebini, Gizlice sevmeyi seçtim seni…

Şimdilerde düşlerimde varsın… Ve ben bir kez daha lanet okuyorum, hayata…

bir anket ve sonuçları

Minik bir anket “Hayatınızı değiştirmeye hazır mısınız

Heyecanın Peşindesiniz (öylemiymişim :P)
Aklınıza bir şey koyduğunuzda sizi hiç bir güç durduramaz. İmkansız diye bir şey sizin sözlüğünüzde yer almıyor, siz en olmayan bir durumu bile bir şekilde oldurursunuz. Geriye dönüp baktığınızda bir çok insanın cesaret dahi edemediği girişimlerde bulunduğunuz onlarca anınız vardır. Kısacası işin içinde heyecan yoksa siz de yoksunuz. İlklere, imkansızlara, uzaklara olan koşunuz hep heyecanı bulmak için. Öylesine bir özgüvenle donatılmışsınız ki bazen aşırıya kaçıp dünya sizin etrafınızda dönüyor gibi hissediyorsunuz, siz heyecanladıran şeyler bazen etrafınızakileri sizin adınıza endişelendiriyor. Aslında bu sizin çok da umursadığınız bir durum değil, çünkü eğer diğerlerini dikkate alacak olursanız ve onların istediği gibi bir hayat sürecek olursanız, mutsuzluk sizin için kaçınılmaz olur ama yine de diğerleriyle sizin aranızda bir denge oluşturacak küçük çözümler bulmalısınız.

Geçen bir yılın ardından…

muzafferkeskin2008

Söylenecek ne var ki?
düşünceler,  kelimeler,  geçmişi değiştirebilir mi?

Değiştirmez…

Tarihe not düşmek adına kayıt edilmeli yaşananlar.  Yapılan hatalar,  söylenen sözler, güvenilen insanlar.
Ne oldu şimdi? ne demeli…

Acısıysa, hüznüyle, entrikalarıyla koskoca bir yıl…  son dört ayı ise karanlık…
Sözcükler, kelimeler boğazımda düğümleniyor. Haykırışlarım sessiz kalıyor.  Sus diyorum kendi kendime. Konuşursam bir çok kişinin kalbi kırılacak, sus…  En iyi yaptığım şey zaten.

Yeni bir yıldan hayata bakmak…
Yılmaz Erdoğan’ın şiiri geldi aklıma “Yeni bir sayfadan sana bakmak” diyordu…
Yeni bir sayfadan bakabilmek… Geçmişin izlerini örtebilecek, acıları, hüzünleri, derinlere hapsedecek ve onları orda unutturacak yeni bir sayfa…

Yeni bir yıldan hayata bakmak…
Huzur’a, mutluluğa duyulan özlem ile…

Yeni bir sayfadan sana bakmak (Yılmaz ERDOĞAN)

her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.

bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
“içinde benzetmeler olan”
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok

uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine

sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak
bir mucizeyi anlamaktır

sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır

bir tek söz kalır
dişlerimin arasından
ben sana gülüm derim
gülün ömrü uzamaya başlar

verdiğim bütün sözler
sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim
gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün şiirler
sana başlayan bir kitap için önsöz

sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
Allah’a inanmaktır

Hoşcakal…

Yıprattık bir birimizi…
Kelimelerle… Düşüncelerle…
İnanmadık, İnanılmadık…
Şimdi ise ayrılığı konuşuyoruz artık…

İlk baharda solan çicek gibi…
Mevsim yağmurları hüzün getirdi bize…
Ama solan çiçeğin ihtiyacı olan suydu yağmurla gelen…
Şimdi istiyormuyuz tekrar açmayı?…
Toprak doymuşken suya, çiçeğin köklerine inmişken su…

Biraz sahip çıkılmamanın getirisiydi bu…
Biraz güven vermenin, verememenin getirisiydi…
Kuruyup gitmelimiydi şimdi çiçek…
Doğru olan bumuydu…

Sevmeyi mi bilemedik, yoksa sevilmeyi mi…
Yoksa başka yerlerden mi gelmesini bekledik mutluluğun?…
Yoksa mutlu olmayı mı bilemedik…
O mercan yeşili gözlerinden uzaklardayım şimdi…
Ve gözlerinde görmek istediğim en son şeydi…
Ayrılık bakışları…

27 Şubat 2008

Şimdilerde…

Pek bi yalnız, pek bi suskun, pek bi düşünceliyim.
Anlatmaya çalışıyorum anlamıyorlar, susuyorum.
Yargısız infazlara kurban gittiğimde oluyor arada bir. Olsun diyorum, ha bir eksik ha bir fazla ne fark eder ki, zaten kendi kalabalığından sıkılmış bir gençlik.

Arkadaş(!) diyorum, arkadaşın yapmayacağı şeyler yapıyorlar, ne şimdi bu?
ya ben arkadaş’ın anlamını bilmiyorum, ya da o(nlar)…

Zaten daha öncede dediğim gibi…

Gidiyorum…

İşte gidiyorum
Birşey demeden
Arkamı dönmeden
Şikayet etmeden
Hiçbirşey almadan
Birşey vermeden
Yol ayrılmış görmeden gidiyorum

Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
Yürüyorum sanki senin yanında
Sesin uzaklaşır her bir adımda
Ayak izin kalmadan gidiyorum

Geldiğin yeter, kalbimde kırılmadı
Gönül kuşu şarkıdan yorulmadı
Bana kimse sen gibi sarılmadı
Işığımız sönmeden gidiyorum…

Kazım KOYUNCU – Gidiyorum
(Rahmetle Anıyoruz)

Liman…

Fırtınalı havalarda sığınılacak liman oldum.
Güzel günlerde ise terk edilen…

Arkadaş dediğin, dost dediğin sadece fırtınalı günlerde hatırlamaz…
Ya da denize küskün olduğunda…

Anlamaya çalıştım dünyayı, hayatı, insanları…
Anlayamadım. Sustum…
Savaşmak istemiyorum artık, çok yoruldum…

Kalbim acıyor…

Bakışlarınla maviye boyarken dünyamı
Gülüşünle baharlar geldi ruhuma
Hele tuttuğunda ellerimi
Sen olurdun, ben olurdun, biz olurduk bir olurduk…
Dokunduğunda dudaklarım dudaklarına
İşte o anda teslim ederdik ruhumuzu, ölürdük.
Artık kapkara dünyamda yok mavilerin,
Ruhum ise hazanda.
Canım yanıyor sol yanım acıyor…